Düşünün;

Hayatta bizim önümüze bir bardak koyup ya yarısı dolu dediler ya da yarısı boş diye öğrettiler ama kimse boş bir bardağın doldurulacağını öğretmedi... Bu bir haylaz tarifidir (...) burada süslü laflar boyalı insanlar maskeli yüzler yok !!! Hayatta gerçek diye bildiğimiz şeyler bize öğretilen davranışlar mı yoksa birilerinin biçtiği karaktere söylenen yalanlar mı !? Acaba gerçek diye bir şey var mı !?

8.18.2012

Kelime Tüccarı


 Anne rüyalardan neden kaçıyoruz. Sus duymasınlar. Kimler anne. Sessiz ol günahlardan. Son sözüydü ve çekip gitti. Düşünüyorum da bazen düşünmek köleleşmek gibi. Birileri mahşerden bir parça gül sunar ve dikenlerine sevapmış gibi katlanırsın. Sonunu düşünmek mi işte o zaman özgür olduğumuzu sanıyoruz. Aslında kaybedilen bir insanlık suçu ve ardından kalan dramalar karanlığın asaletinden gelir cennetin yalancı beyazından değil. Ben kim miyim? Bu hikâyede ben Araf’ı oynuyorum.
 Kendimi bildiğimden beri buradayım. Cennetten kovulmuş bir neslin cehenneme girememe korkusundan beri bu coğrafyada sırat köprüsünün karşısındayım. Adımı bileniniz çoktur lakin beni tanıyanınız yoktur. Suskunluğun içine günah saklayan kullar arasından hasat tarlası gibi Tanrı biçtikçe benim azabımla tanışırsınız. Bana söylenen en büyük ihanet yalandır. Denemeyin gözlerinizden okurum.
 Bildiğim tek bir şey var. Ya evet ya da hayır. Cennetle cehennemden hangisini kendinize layık görüyorsunuz. Sersemler gibi cennet hayaliyle yanan bir hikâyede misiniz? Sizin hikâyeniz ne. Gözlerinizden okuya biliyorum. Ama dillerinizden duymak isterim. Yılanlar gibi çatal olmasa da yılandan daha çok zehir akıtan bahşettiğiniz yalanları duymak isterim. Mahşerde toplanmaya daha vakit var o zamana kadar benimlesiniz.
 Din Allah’ın biricik siyasetidir. Siyasetti siz ondan öğrendiniz. En büyük yalanı şeytan söyledi. Ufak bedeniyle kibirlenmiş gibiydi dudakları. Kederliydi bakışları. Âdemoğullarına tapmadı. Tanrı’dan öğrendiği tek gerçek politikaydı. Burasını soğuk yahut da ıslak sanırsınız. Ana rahmi değildir şeytanın hüküm sürdüğü dolanlarınızdır benim suskunluğum yolun sonudur. Sonsuzluk kavramını kafasında sadece rakamlarla ilan eden siz bilinmeyenler gözlerinizi kapatın hiç ses olmasın hiç de ışık işte o saf karanlığın bekçisiyim. Siz daha bundan korkuyorsunuz daha utanmadan gözlerinizden gözlerime bir kelime intiharlarını yakıştırıyorsunuz. Zavallılar. İfritlerin ıslak dişli köpekleri. Sadık bir hayvanmışsınız. Değiştirin plakta çalan acıyı sizin tek kulluğunuz bencilliğiniz. Sevdiğiniz Tengri’nin cehennemini kabullenememiş korkak yığınları.
 Renklerinizden kaçıyorum evet. Boya diye sürdüğünüz kokularınızın tiksinçliğinden. Gözlerinize itiraf edemediğiniz mor halkalarınızdan. Şehvet denizinde boğulmuş maskelerinizden kırmızı dudaklarınızdan. Dalgalı eteklerinizin aşk adı altında ihanete çağıran süs püsünüzden gözdeki kaleminizden ve sessizliğin bakireliğini bozan nice sevgi sözcüklerinden kaçıyorum. Ruhumu kanla vaftiz ettim ateşini dumanından ayırmış şeytana gülümsercesine, dilimi zemzemle yıkadım yalanlara dur demek için, abdesti çocukça haykırışlarınızdan çaldım.
 İnkâr etmiyorum. Duymak istediğiniz rüyaları kulağınıza fısıldamış ve sonra sizi inkâr etmiş Tanrı’nıza hizmet ediyorum. Ve sesleniyorum. Anne rüyalardan neden kaçıyoruz. Sus duymasınlar. Kimler anne. Sessiz ol günahlardan. Peki kimin? Koynunda beslediğin kulağına riyakârca bağırmış güzelliklerden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder