Anne rüyalardan neden kaçıyoruz. Sus
duymasınlar. Kimler anne. Sessiz ol günahlardan. Son sözüydü ve çekip gitti.
Düşünüyorum da bazen düşünmek köleleşmek gibi. Birileri mahşerden bir parça gül
sunar ve dikenlerine sevapmış gibi katlanırsın. Sonunu düşünmek mi işte o zaman
özgür olduğumuzu sanıyoruz. Aslında kaybedilen bir insanlık suçu ve ardından
kalan dramalar karanlığın asaletinden gelir cennetin yalancı beyazından değil.
Ben kim miyim? Bu hikâyede ben Araf’ı oynuyorum.
Kendimi bildiğimden beri buradayım. Cennetten
kovulmuş bir neslin cehenneme girememe korkusundan beri bu coğrafyada sırat
köprüsünün karşısındayım. Adımı bileniniz çoktur lakin beni tanıyanınız yoktur.
Suskunluğun içine günah saklayan kullar arasından hasat tarlası gibi Tanrı
biçtikçe benim azabımla tanışırsınız. Bana söylenen en büyük ihanet yalandır.
Denemeyin gözlerinizden okurum.
Bildiğim tek bir şey var. Ya evet ya da hayır.
Cennetle cehennemden hangisini kendinize layık görüyorsunuz. Sersemler gibi cennet
hayaliyle yanan bir hikâyede misiniz? Sizin hikâyeniz ne. Gözlerinizden okuya
biliyorum. Ama dillerinizden duymak isterim. Yılanlar gibi çatal olmasa da
yılandan daha çok zehir akıtan bahşettiğiniz yalanları duymak isterim. Mahşerde
toplanmaya daha vakit var o zamana kadar benimlesiniz.
Din Allah’ın biricik siyasetidir. Siyasetti
siz ondan öğrendiniz. En büyük yalanı şeytan söyledi. Ufak bedeniyle
kibirlenmiş gibiydi dudakları. Kederliydi bakışları. Âdemoğullarına tapmadı.
Tanrı’dan öğrendiği tek gerçek politikaydı. Burasını soğuk yahut da ıslak
sanırsınız. Ana rahmi değildir şeytanın hüküm sürdüğü dolanlarınızdır benim
suskunluğum yolun sonudur. Sonsuzluk kavramını kafasında sadece rakamlarla ilan
eden siz bilinmeyenler gözlerinizi kapatın hiç ses olmasın hiç de ışık işte o
saf karanlığın bekçisiyim. Siz daha bundan korkuyorsunuz daha utanmadan
gözlerinizden gözlerime bir kelime intiharlarını yakıştırıyorsunuz. Zavallılar.
İfritlerin ıslak dişli köpekleri. Sadık bir hayvanmışsınız. Değiştirin plakta çalan
acıyı sizin tek kulluğunuz bencilliğiniz. Sevdiğiniz Tengri’nin cehennemini
kabullenememiş korkak yığınları.
Renklerinizden kaçıyorum evet. Boya diye
sürdüğünüz kokularınızın tiksinçliğinden. Gözlerinize itiraf edemediğiniz mor
halkalarınızdan. Şehvet denizinde boğulmuş maskelerinizden kırmızı
dudaklarınızdan. Dalgalı eteklerinizin aşk adı altında ihanete çağıran süs
püsünüzden gözdeki kaleminizden ve sessizliğin bakireliğini bozan nice sevgi
sözcüklerinden kaçıyorum. Ruhumu kanla vaftiz ettim ateşini dumanından ayırmış
şeytana gülümsercesine, dilimi zemzemle yıkadım yalanlara dur demek için, abdesti
çocukça haykırışlarınızdan çaldım.
İnkâr etmiyorum. Duymak istediğiniz rüyaları
kulağınıza fısıldamış ve sonra sizi inkâr etmiş Tanrı’nıza hizmet ediyorum. Ve
sesleniyorum. Anne rüyalardan neden kaçıyoruz. Sus duymasınlar. Kimler anne.
Sessiz ol günahlardan. Peki kimin? Koynunda beslediğin kulağına riyakârca
bağırmış güzelliklerden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder