BİRİNCİ PERDE
Birinci
sahne
Bey(önünde kitaplar gömülmüş bir
haldedir): Kitaplar
ah kitaplar. İçinde binlerce insanın fikirlerini ezberlediğim, bir gün onlardan
ayrılıp ben olmak, onların yolunu değil düşünme biçimini öğrenmek toplumdan
kopmak değil topluma renk katmak için bir ömür harcayacağım kitaplar...
Katip(sahneye girer): Yine kitaplara gömülmüşsünüz beyim.
Bey(elindeki kalemi masaya fırlatır ve
düşünceli bir halde katibe döner):
Katip inancını yitirmiş bir insana ne diyebilirsin ki?
Katip(yanına oturur): Beyim inancını yitirmiş bir insan
kulluktan çıkmıştır. İnsan inandığı sürece insandır.
Bey: Katip, peki
inanmak nedir? İnanç ne içindir?
Katip: Bunu
sizden başkası bilemez beyim. Siz inançlı birisiniz.
Bey(ayağa kalkar ve sahnenin önüne
yürür): Evet doğru
söylüyorsun! İnancın olmadığına inanan bir kul. İnandıramaz artık kimse bana (katibe döner) inancın
olduğuna. Kâtip bugün kelimeler
ihanet etti. Çalakalem bir tabloydu hayat insan suretleriyle süslediğimiz.
Zaman denilen musibet dolmayacak belli. Ne dersin bu gece de yalız mıyız? Tanrı
biraz daha delil toplasa gerek. Ben suçumu kabul ediyorum günahkârım! Demek ki
orada bürokrasi farklı işliyor.
Katip: Azrail bu gecede gelmeyecek efendim. Odanızda ki anlıları boşuna topladınız.
Bey: Anılar! Hala
birkaç kırıntı kalmış yastığımın altında. Onları niye temizlemedin?
Katip: Onları
sizden başkası silemez beyim. Benim dahi gücüm yetmez.
Bey: Odamdaki
anılar; odam mı dağınık yoksa kafam mı?(masasına geri döner, kitap alır okumaya başlar)
Katip: Vicdanınız
rahat mı? Yine uyuyamıyorsunuz?
Bey: Vicdan hmmm
vicdan dediğiniz şey hayatı kabullenmek için uydurulmuş yalan muhasebesidir.
Gözlerini kapattığında kulaklarının duymaması için, teninin sıcaklığını
hissettiğinde gözlerine ışık süzmesi girmesin diye uydurulmuş bir masaldır. Gerçekten
kaçmaktır.(Masadan kalkar
heyecanlı bir şekilde devam eder) Yıllar önceydi yalan söylemeyi
bıraktım biliyorsun. Kelime tüccarlığım sırasında bütün yalanlarımı satmıştım.
Bir tek sen kaldın anılarımdan geriye. Peki sen? Sen de mi yalan söylüyorsun
bana, diğerleri gibi?
Katip: Hayır
beyim asla! Şüphe mi ediyorsun? Şüpheniz varsa şu anda bıçağı kalbime
saplayınız!
Bey: Tamam
çocuğum tamam. Vasiyetimdir aklında tut. Bedenim bir gün benden habersiz ölürse
bileklerime neşteri vur.
Katip: Peki
beyim. Peki siz, bana yalan söylediniz mi hiç?
Bey: Bu nasıl
soru! Bu nasıl soru!
Katip: O zaman
söyleyin beyim, inanç nedir?
Bey: Var olmayan
bir şey için varmış gibi davranmak!
Katip: Peki
Tanrı’ya inanmıyor musunuz?
Bey: Tanrı ne
zaman yoktu ki hayatımızda? Ben var olmayan bir şey için dedim!
Katip: Peki
beyim.
Bey: Dinle çocuk!
Biz hiçbir şeyi yoktan var edemeyiz. Olmayan şeyleri düşleriz. Bunlara hayal
deriz. Hayalin peşinden koşmaya başlarız. Hayal bir süre sonra tutkuya dönüşür
içimizde. Tutku gözümüzü daha da kör eder. Hiçbir şeyi görmek istemeyiz. Artık içimizdeki
hırs bizi kamçılamaktan çok, daha fazla kan akıtmak ister bedenimizde. Mazoşist
bir lanetli, olmayacak bir şey yok olmaya mahkûmdur senle birlikte. Mutlu olmak
için mecbur olmazsın, kaybettiklerin için mutlu olmaya mecbursundur. Ve
hırsların yalanın ardından seni öyle bir kamçılar ki acıyı dahi hissedemezsin.
Ölüm kokmaya başlar odan. Düşlerin çürümüş bir ceset gibidir. Anlayamazsın
etrafında dönen olayları. Şelaleden düşmeden önce son bir umut ağaca tutunmak
için yaşadıklarına anlam vermeye çalışırsın. Nasıl kabullenmek istersen öyle
manalar atfedersin yükleme. Ve inanmaya başlarsın. Mamafih Azrail kapını
çalmadan bedenini çoktan öldürmüşsündür. Son saniye kadar hayattan zevk almak
için yok olan bir şeye, gerçekmişçesine taparsın. Ve bedenin senden habersiz
ölür. Ve de ademoğulları utanmadan aşkı da içine katar.
Katip: Hatırlıyor
gibiyim hikayeyi beyim. Uzun zamandır anlatmıyordunuz.
Beyim: Beni aldatan
kadını sevmedim ben aslında seni sevdim. Başka bir gece katip yorgunum bugün.
(bey yere
uzanır uyur katip de onu izler)
(birinci
sahne sonu)